
Ailelerin büyük bir kısmı, çocuklarının iyi bir akademik geleceğe sahip olması için ellerinden geleni yapıyor. Dersler, özel kurslar, sınav hazırlıkları… Hepsi niyet olarak çok kıymetli.
Ama çoğu zaman bu çabanın içinde, çocukların nefes aldığı alanlar — yani spor, sanat, doğa — kaybolup gidiyor.
Oysa çocuk sadece dersle büyümez.
Bir küreği suya daldırırken, bir topun peşinden koşarken ya da sabahın sessizliğinde nefesini tutarak yüzerken; kendini tanımaya başlar.
Dayanıklılığı, sabrı, ekip olmayı, yenilgiyle baş etmeyi öğrenir.
Hiçbir sınavda sorulmayan ama hayatta her zaman işe yarayan şeyleri…
Ne yazık ki biz yetişkinler, bazen “derslerinden geri kalmasın” kaygısıyla çocuklarımızın hayatından bu büyük öğretmeni — sporu — çıkarıyoruz.
Sonra da yorgun ama hareketsiz, başarılı ama mutsuz bir nesil yetiştiğini fark ediyoruz.
Oysa ben biliyorum:
Spor yapan çocuk hem daha disiplinli, hem daha üretken, hem de daha mutlu olur.
Kendine inanır, hedef koymayı bilir, emeğin değerini öğrenir.
Ve çoğu zaman derslerinde de daha başarılı hale gelir, çünkü hayatla rekabet etmeyi öğrenmiştir.
Bir çocuğun yüzüne bakın.
Eğer yüksek notlar alıyor ama gözleri solgunsa, orada bir eksik vardır.
Ama antrenmandan dönmüş, yorgun ama gülümseyen bir yüz görüyorsanız —
işte orada gerçek başarı başlamıştır.



